YARGITAY HUKUK GENEL KURULU
Esas No: 1975/15-1125
Karar No: 1976/2773
Tarih: 10.11.1976
Trafik olayında araç sahibinin tehlike sorumluluğu ilkesine göre zarardan sorumlu tutulabilmesi için olay ile illiyet bağının ve kusurun varlığının gerçekleşmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bursa Asliye Hukuk Mahkemesince verilen 09/12/1974 gün ve 1033-697 sayılı kararın incelenmesi davacı taraf vekilince istenilmesi üzerine Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 06/06/1975 gün ve 1975/2159-2141 sayılı ilamı ile, “1-Davacılar vekili, ölüm nedeniyle destekten yoksun ve manevi tazminatın ödetilmesi davasını araç sahibi olan H.ye de yöneltmiş, ne var ki yerel mahkemece aracın öbür davalı T. tarafından izinsiz alınıp trafik olayının meydana getirildiği, araç sahibinin sorumlu tutulmayacağı gerekçesiyle H. hakkındaki davanın reddine karar verilmiştir.
2 – Araç sahibinin ( işletenin ) sorumluluğu, 6085 sayılı Yasanın 50. maddesiyle düzenlenmiştir. Az önce anılan yasa ile öngörülen sorumluluk tehlike sorumluluğu olarak nitelenir. Buna göre dış çevrede belirli tehlikeler yaratan uğraşıların ve davranışların sonuçlarından kaçınma ve bunları önleme olanağı bulunmasa bile bu uğraşılardan yararlananlar ya da bu uğraşıları kendi egemenlik alanlarında yürütenler sorumlu tutulurlar. Öyle ki, sorumlu kişi, uğraşılardan ileri gelen tehlikenin sonuçlarını yasa gereğince yüklenme zorunda olduğundan, tazminat borcu altında bulunur. Başkaları yönünden tehlike sorumluluğunun bir gereğidir. İşte, motorlu taşıtların tehlike ve büyük bir zarar yarattıkları gözlenerek, trafik olaylarının sonuçlarının zarara uğrayanlara yükletilmemesi için 6085 sayılı Yasanın 232 sayılı Yasa ile değiştirilen 50. maddesiyle araç sahibinin sorumluluğu tehlike sorumluluğu olarak düzenlenmiştir. Bu anlatılanların ışığı altında dava konusu olayda H.ye ait arcın 3 üncü kişi davacılara verdiği zarardan bu davalının 6085 sayılı Yasanın 50. maddesi uyarınca sorumlu olduğunun kabulü gerekir. Üstelik md. 50/II ile araç sahibinin sorumluluktan kurtuluş nedenleri sınırlı olarak belirtilmiş izinsiz kullanma durumu sorumluluktan kurtuluş nedenleri arasında sayılmamıştır. Tersi bir görüşte böyle bir durumda 50. maddenin uygulanamayacağını ileri sürmek, zarar göreni modası geçmiş kusur sorumluluğu kuralları ile başbaşa bırakmak sonucu doğurur ki, bu çözüm, hakseverliğe ( hakkaniyete ) ve öte yandan sosyal güvenliğe de aykırı düşür.
Araç sahibi H.nin, ancak Borçlar Kanununun 41. maddesi açısından sorumlu olabileceği kabul edilse bile sonuç değişmez. Şöyle ki, bu davalı aracını park yerine bıraktığını, T.nin düz kontak yaparak aracı çalıştırdığını, alıp gittiğini savunmuştur. Oysa, aracın düz kontak ile çalıştırılıp kullanılabilmesi için kapılarının açık bırakıldığının kabulü gerekir. İşte bu davalının, aracın kapılarını kilitlemeden park yerine bırakması, Borçlar Kanununun 41. maddesi anlamında bir kusur sayılır. Böylece davalı H.nin zarardan sorumlu tutulması için olayda md. 41. deki koşullar da gerçekleşmiş bulunmaktadır.
Yerel mahkemece, bütün bu yönler göz önünde tutulmaksızın davalı H.nin zarardan sorumlu olmayacağından söz edilip ona yöneltilmiş bulunan davanın reddine karar verilmesi, hükmün bozulmasını gerektirir” nedenleriyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca inelenerek direnme ararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Araç sahibinin tehlike sorumluluğu esasına göre zarardan sorumlu tutulabilmesi için ilke olarak illiyet bağının gerçekleşmesi gerekir. Olayda davalılardan araç sahibinin kazayı yapan diğer davalı ile aralarındaki ilişki itibarıyla aracı alıp götürmesine yol açacak bir tutum içerisinde bulunduğu da göz önünde tutulduğunda, illiyet bağının gerçekleştiğinin ve aynı zamanda kusurlu bulunduğunun kabulü gerekir. Bu nedenlerle Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi, usul ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarda ve özil daire bozma kararında gösterilen nedenlerle Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 10.11.1976 gününde oy çokluğuyla karar verildi.